MARİNALAR: Olmak veya olmamak

Datça’da planlanan marinayı istemeyen çevrecilerin nedenlerini okuyunca fikrimi söylemek istedim. Bana kızacaklar da olacak belki ama gidişin iyi olmadığını düşünüyorum. Ekonomik zorluklar içindeki toplumun kendi ekmek derdindeyken “milyonerler” olarak gördüğü deniz meraklılarının durumlarına sempati duymasını beklemenin de naiflik olduğunun farkındayım, yalnız durum milyoner olmayanların aleyhine de çok süratle bozuluyor.

Ege denizi kıyıları Akdeniz coğrafyası içinde dantel gibi koyları ve adalarıyla çok özel bir bölge. Bir yatçının demirleyip güzel vakit geçireceği koylar açısından çok şanslıyız. İtalya’nın batısına geçtiğinizde bu zenginliği göremezsiniz.

Yatçının güzel bakir koyların yanı sıra teknesinin ihtiyaçlarını gidermek, bakımlarını yapmak, kışlamak için emin üslere, tesislere yani marinalara ihtiyacı var. Akdeniz coğrafyası içinde bu tarafta ne yazık ki şanslı değiliz.

Taze haberlerde Datça’da planlanan marinayı istemeyen çevrecilerin nedenlerini okuyunca fikrimi söylemek istedim. Bana kızacaklar da olacak belki ama gidişin iyi olmadığını düşünüyorum. Ekonomik zorluklar içindeki toplumun kendi ekmek derdindeyken milyonerler olarak gördüğü deniz meraklılarının durumlarına sempati duymasını beklemenin de naiflik olduğunun farkındayım, yalnız durum “milyoner” olmayanların aleyhine de çok süratle bozuluyor. 

Ülkenin içinde olduğu ekonomik zorluklardan marina sektörünün de marina misafirlerinin de etkilenmemesi imkânsız. Ben ayağımın yorgandan taşmasını önlemek için teknemi satışa koydum ki yalnız değilim. Zamlardan tabii ki hoşnut değilim ama marinalara kızmıyorum. Marinalar da diğer iş girişimleri gibi gelir hedefleyen kuruluşlar, yeterli marina olmadığından ekonominin kuralı “arz-talep” dengesi şimdi onlardan yana. 

Değişen diğer bir denge de “tekneler ve sahipleri” dengesi. Denize gönül vermiş, mütevazı bütçeli, deniz kültürlü deniz meraklıları ve onların kendi gayretleriyle yaşattıkları mütevazı tekneleri, çok daha pahalı, marinadan ve daha kötüsü Göcek gibi bağladıkları koydan çıkmayan gerçekten zengin grubun lehine değişmekte.

KOYLARIMIZIN GELECEĞİ KARANLIK

Egenin incisi koylarımızın geleceği bu gidişle karanlık. Ülkemizdeki tekneleri barındıracak yeterli sayıda marina olmadığında sanırım herkes mutabıktır. Mutabık olunmayan gerekli olan marinaların nereye yapılması.

Datça’da yapımına başlanan marinaya karşı çıkan “çevreci” grupların nedenlerini okuyunca, bana çevreden çok kendi statülerini koruma, tepkisi gibi geldi. Doğal kalsın dedikleri yer eskisi gibi badem, zeytin bahçeleri değil, yolları evleri, rıhtımıyla yerleşilmiş bir ilçe. 70’lerde ben Bahriye’de Kılıç Ali Paşa muhribindeyken Datça’ya gitme emri geldiğinde gemide kimse Datça’nın nerede olduğunu bilmiyordu, İtalya’ya gidiyoruz diye şaka yapmıştık. Datça’nın yolu yoktu ve deniz kenarında tek bir bina vardı. Şimdiki Datça o Datça değil. Doğal olması için o haline dönmesini istiyorsak, protesto edenlerin de terk etmesi gerek.

“Korumak istenilen” kaplumbağa ve foklar gezici hayvanlar, orası da onların özel üreme alanlarından biri de değil. Marinanın pontonları altında kalarak güneşi kesileceğinden posedonia çayırları da zarar görecekmiş. Evet zarar görecek ama onlar da nesli tükenme tehlikesinde değil, kabaca, biraz öteye gidebilirler. Şimdi Datça’da çevrecilerin pontonların altında zarar görecek posedonia bitkileri için endişelerinden çok daha ciddi zararlara dikkat çekmek istiyorum. Datça ve Bodrum limanındaki adacıklar kıyıya ince birer kıstakla bağldır.Bu bağlantıların altına az bir masrafla künkler döşenerek limanda ki durgun suyun dışarıyla sirkülasyonu sağlanarak liman temizlenebilir.

DENİZ GECEKONDULARI

Ekonomik gücü artık marinada barınmayı kaldıramayacak, hatırı sayılır sayıda bir grup survival modunda, teknesini barındıracağı yer arıyor. Bunlar havadan korunaklı bir koyda demirliyor veya kıyıya bağlıyor, hırsızlığa karşı gruplaşıp yerli bir bekçi bulup koyda tabiri caizse deniz gecekondu mahalleleri oluşturuyor.

Daha sonra derme çatma iskeleler, plastik su şişesiyle şamandıralanan uydurma tonozlarla mahalle kıyıya el koyuyor. Örneğin Gümüşlük, Karacasöğüt, Büyük Çatı, Cumhurbaşkanlığı yazlığının koyu kapatmasından önceki Okluk Koyu’ndaki gibi. 

Bir de bizim paylaşma, ortaklaşma alışkanlığımız olmadığından mı nedir, balıkçıların her bir tekne için yaptıkları küçük derme çatma iskeleleri var. Bu koylar şimdi mezbeleliktir (çöp, atık?).

EKONOMİK ZARAR

Doğaya verilen zararın yanında bir de ekonomik zarara bakalım.

Marinalarda ekonomik olarak teknesini barındıramayanlar veya gücü yetse de daha ucuz alternatif arayanlardan bazı tekne sahipleri (bunlar çoğunlukla biraz daha pahalı tekneler) komşudaki marinaları keşfetti. Zaten fırsat bulduğunda oralarda daha ucuz tatil yapıyordu. Bizim her koyun karşısında bir Yunan adası olduğunu düşünürsek deniz turizminin nasıl etkilendiğini görebiliriz. (Yunan marinaları bu fırsatı değerlendirmek işin reklam yapıyor.)

Zaman çok hızla aleyhimize işlemekte, talep arttıkça komşu daha çok marina inşa edecek ve daha çok yatı oraya kaybedeceğiz. Sadece bizden giden tekneler değil, farkına varmadığımız gelmeyen yabancı tekneler de bizim kıyıları ziyaret etse de adalarda kışlayacak. Bu sadece konaklama değil, servis sanayii yönünden de çok büyük bir kayıp. 

Marinaların pahalılığından bahsederken, “bu da nereden çıktı?” diyebileceğiniz bir önerim de şu: Ben olsam, Bodrum limanındaki kalabalığı liman dışında Bardakçı Koyu’na yapacağım büyük marinaya taşır, Milta Marinayı da Monaco ayarında süper lüks bir marina yaparım. Bence bu da gerekli.  

Siklon mevsimini geçirmek için Yeni Zelanda’ya gittiğimizde kaldığımız şehrin belediye başkanı biz misafir yatlara karşılama yemeği vermişti, hoş geldin derken gelen her bir yatın ekonomiye faydasını biliyoruz demişti. Biz elimizdekini kaçırmamalı, yatların altın yumurtlayıp yumurtlamadığını bilmiyorum ama üzerinde düşünmeden verilen kararların kârdan çok zarar getirdiğini düşünüyorum. KDV’siz ABD bayrağından TC’ye yüzde 1 ithal vergiyle geçenler şimdi bindirilen vergilerden Polonya bayrağına geçiyor. O zaman hakikaten milyonluk yatlar komik bir vergiyle ithal edildi ki bu vergi dünyada ortalama yüzde 20.

PEKİ NE YAPALIM?

Önce devletin ülke çapında bir master planı olmalıdır. Bu plan öngörülen yerli ve yurt dışından gelecek tekne sayısı ve bu teknelerin hangi bölgelerde yoğunlaşacağı göz önüne alınarak yapılmalı. Belki zaten vardır da ben bilmiyorumdur, ama görünen işleyen bir şey yok. Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim, deniz milli parklar zinciri kurulup, parkların içinde kalan kıyılar tek elden, tek otoriteyle yönetilmezse gecekondu mahalleleri güzelim koyları mahvedecektir, ediyor da. Kıyılarımızın yönetimi tek elden olmayınca bir master plan yapabilmek de tabii ki hayal.

Büyük soru marinaları nereye yapacağız? Muhakkak her yapı çevreyi rahatsız eder az veya çok. Getirisine götürüsüne bakılır, yapılacak gerekliyse yapılır, doğayı hiç rahatsız etmeyeceğimizi düşünmek bayağı romantik olur. 

Denizi/kıyıları doğru paylaşmalıyız: Doğal bırakılacak koylar, marina yapılacak limanlar, balık çiftlikleri, balıkçı barınakları gibi… 500 teknelik bir marina, kapladığı yer küçük olsa da en az bir köy kadar 1000 insana hizmet eder, marina sakinlerinin ihtiyaçlarını, isteklerini karşılamak için (ulaşım, altyapı, sanayi, eğlence, vs.) köyün üzerinde bir kalite gerekir. Marina çevrede istihdamı artırır. Bunlar iyi de bedeli de bölge sakinlerinin istediğinden fazla hareketlenmiş olabilir. Sakinlik isteyenlerin, ellerinde olan kıyı ve denizi paylaşmak istememeleri de normal insan refleksi. (Bodrum’un her gün kalabalıklaşmasından en fazla şikâyet edenler de doğma büyüme değil, sonradan gelip yerleşenler.) 

Yer seçiminde hata yapmamak çok önemli. Çünkü hatalı olduğunu anladığında, karadaki binaları yıkmak kadar kolay değil bir mendireği denizden sökmek. (Göcek’i eski haline getirebilir miyiz? Veya küçük barınakları büyütmek istersek mendireğini kaldırıp ileri taşıyabilir miyiz?)

Uzun lafın kısası:

1. Vakit geçirmeden marine parklar sistemi oluşturulmalı, eğer kâğıt üzerinde zaten varsa da tek otorite tarafından yönetilecek hale getirilmeli. 

2. Yine vakit geçirmeden yeni marinalar yapılmalı. Bu marinalar katiyen zaten havaya kapalı, doğanın içinde ziyaret edilecek yerlere yapılmamalı (Göçek gibi). Nerelere yapılmasına örnek: Ören ve Körmen marinaları. Onlar olmasalardı tekneler orada barınamazdı. Evet havaya karşı marinayı koruyacak bir mendirek sanırım marinanın inşasındaki en masraflı kısım, ama maliyetten tasarruf için güzelim koylar feda edilmemeli.

Nerelere marina yapalıma birkaç örnek: Güneybatı Ege bölgesinden örnek vereyim. Bu coğrafyayı doğa zaten Güllük, Gökova, Hisarönü, Marmaris, Fethiye olarak bölmüş. Güllük Körfezi’nde güney kıyısı, Torba’dan Güvercinlik’e kadar. Bodrum limanında Milta Marina dışındaki Bardakçı Koyu. Gökova Körfezi’nde, körfezin doğu sonu Ferek. Datça’da zaten başlanıp durdurulan mevki. Marmaris limanı içi. Fethiye limanı içi. 

Tipik, nereye marina yapılmaz örneği de Göçek, Gökova ve diğer yerlerdeki korunaklı koylar. Marinalar Fethiye’ye yapılır, tekneler Göcek’e gider kısa süre kalır, tatilini yapar, atığını çöpünü alır Fethiye’ye marinasına döner, teknesini yıkar, tamir eder, bırakır vs.  Fethiye zaten bir yatın tüm ihtiyaçlarına cevap verecek kadar gelişmiş bir kasabadır. Teknelerin doğaya yükü şehirlerin altyapısı tarafından absorbe edilir. (Tabii eğer doğru dürüst ve yeterli ise!)

Benim örnek olarak verdiğim seçimlerim tabii ki tartışılır, başka yerler önerilebilir. Benim kriterim bu yerlerin zaten yerleşilmiş, ulaşımı olan, sanayiye yakın, kıyıda yer açarken doğaya ekstra bir yük eklemeyeceğini düşündüğüm yerler olması.

Bu bölgelerdeki tekne yükünü paylaşmak için yeni marinaların ilavesi, barınabildiği koylarda kontrolsüz, kendine göre bir düzene kaçan teknelerin doğaya yükünü azaltacaktır. Marinalar da sıhhatli bir rekabet ortamında servislerini geliştirecek, komşuya kaçan yerli ve enternasyonal yatları geri kazanılacaktır. Kazan, kazan, kazan. Koylarımız doğal kalsın, mücadelemizi hep beraber bu yönde verelim, lütfen.☸

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.