Artıları ve eksileriyle TEKNE SAHİBİ OLMAK ÜZERİNE BİR GERÇEKLİK TESTİ

Bu ay konumuz özellikle bu zamanlarda seyir planı yapan bizim gibi denizcilerin sıklıkla karşılaştıkları bir cümleden çıktı: “Ben de tekne çok istiyorum ama cesaret edemiyorum.” Bu cümle de aklıma şu soruyu getirdi: “Neden tekne sahibi olmaktan çekiniriz?” Yoksa “Çekinmekte haklı olduğumuz konular olabilir mi?”

Herkese yepyeni bir sayıdan, yepyeni bir aydan merhaba! Doğanın canlandığı, ilkbaharın cömertçe sıcağını bize sunduğu şahane bir aydır Nisan! Farsçada “ilk meyve”, Latincede “açmak” anlamına gelir. Bana sorarsanız kabuklardan çıkmayı, değişimi anlatır. Her şey değişiyor nisan ayında. Ağaçlar renklerini giyer, tüm canlılar uyanır, sadece rengi değil sesi de değişir doğanın. Kuş cıvıltılarına alışır yine kulaklarımız. Biz de boş durmayız tabii, gardıroplarımız değişir, planlarımız değişir, neşemiz bile değişir. Nisan ayı bizi, güzel olan her şeye büyük bir nezaketle hazırlar sanki. Uyanışın sembolü bu ayda, ben de kabuğunu kırmayı bekleyen okurlar için bir yazı hazırlamak istedim. Yazımın konusu ise özellikle bu zamanlarda seyir planı yapan bizim gibi denizcilerin sıklıkla karşılaştıkları bir cümleden çıktı: “Ben de tekne çok istiyorum ama cesaret edemiyorum.” Bu cümle de aklıma şu soruyu getirdi: “Neden tekne sahibi olmaktan çekiniriz?” yoksa “Çekinmekte haklı olduğumuz konular olabilir mi?”

Bu soruya uzaktan mesafeli bir şekilde baktığımı düşünmeyin, çünkü biz de eşimle tekne sahibi olmadan önce çok uzun bir araştırma yaptık ve en ince ayrıntısına kadar düşündük. Deniz tutkusuyla, gözü kapalı, hiçbir soru işareti olmadan tekne sahibi olan bir ikili değiliz. Tutkularımız için korkularımızı yenmeye cesaret ettik sadece. Bugün de tutkusu en az bizim kadar yoğun olan, belki de her sezon açılışında içinde kocaman bir hevesle tekne araştıran ama karar veremeyen birçok deniz âşığı için yazıyorum yazımı. Tekne sahibi olmaktan çekinme nedenlerimizi ve korkularımızı sıralamayı ve bunların çözümü var mı konuşalım istedim. 

MALİYET KORKUSU: 

TEKNE PAHALI MI?

Teknenin lüks yaşamla bu kadar iç içe algılanmasından mıdır bilmem, tekne konusundaki endişelerin ilki maliyet. Tekne sahibi olmanın çok masraflı olacağı yaygın bir önyargı. Bu konuda o kadar büyük bir peşin hüküm var ki, tekne hayali kuran insanları araştırmaya girişmekten bile alıkoyuyor.

Peki ne kadar doğru? Öncelikle tabii ki tekne sahibi olmak da bir ev ya da araba sahibi olmak gibi yatırım gerektiriyor. Buradaki bilinmesi gereken ise, tekne sahibi olmanın bir ev ya da araba sahibi olmaktan maliyet açısından çok da farklı olmaması. Bakım, marina, sigorta ve diğer masraflar var ama bu, korkulacak bir yük mü, yoksa doğru yönetilirse erişilebilir bir lüks mü? 

GERÇEKÇİ BİR BAKIŞ AÇISI

Bütçe dostu seçenekler mevcut: Her bütçeye uygun tekne seçenekleri olduğunu unutmamak lazım. Özellikle ikinci el piyasası veya daha küçük, daha ekonomik modeller, başlangıç için maliyet açısından sizi yormayacak, mantıklı seçenekler olabilir.

Planlı harcamalar hayat kurtarıcı: Bakım ve onarım işlerini düzenli olarak yaparak ve tekne giderlerini yıllık bir bütçe dahilinde planlayarak, beklenmedik bir masrafla karşılaşmamış olursunuz. Maalesef bu konuda da bakım ve onarım işlerinde fiyatlandırma standardının olmaması da birçok kişiyi tekne almaktan alıkoyabiliyor. Aynı işlem için farklı boyutlardaki teknelere farklı fiyatlar sunulması ve bu alanda uzmanlaşmış çalışanların sayısının, talebi karşılamaya yetmemesi nedeniyle bu sorun yaşanabiliyor. “Teknede vakit geçireceksiniz, eliniz tornavida tutacak” derler. Buna karşı hazırlıklı olmak gerek. 

Ekonomik kullanım seçeneklerini unutmayın: Biliyorum ki yakıt masrafı da göz korkutan bir başka sebep. Bu nedenle, yakıt tasarruflu motorlar veya bizi de teknemiz gibi yelkenli tekneler seçerek, yakıt giderlerinizi azaltabilir. Doğayla bütün seyirler yapabilirsiniz.

İŞİN TEKNİK VE OPERASYONEL BOYUTU: 

TEKNEYİ KULLANMAK ZOR MU?

Gelelim en büyük çekincelerden diğerine: “Tekne alırım ama ya kullanamazsam?” Aslında bunun en güzel örneklerinden biri “keyifliyim” ailesi olarak biziz! Yanaşma-ayrılmayı dahi kendi teknemiz üzerinde öğrendik. Şimdiyse tekneyle açık denizlerin hayalini kuran bir aileyiz! Ve inanın gözünüze ne kadar zor gelse de etrafınızda her zaman o kadar çok yardımsever denizci oluyor ki. Eğer yolunuz denizse, bu yolu hiçbir zaman yalnız gitmiyorsunuz! Sanırım bu, benim deniz hayatında en sevdiğim duygulardan birisi. Biliyorum; yelken açmak, demir atmak, havayı okumak, teknik arızalarla başa çıkmak gibi konular birçok kişiye karmaşık geliyor ama unutulmaması gereken şu ki denizcilik öğrenilebilen bir şey! Tıpkı araba kullanmayı öğrendiğiniz gibi, tekne kullanmayı da öğrenebilirsiniz. Ne zaman bu sizi korkutursa, aklınıza bizi getirin ve yapabileceğinize inanın! 

Tekneyi önce deneyimleyin: Tekne kiralamak bu süre zarfında size büyük fayda sağlayabilir. Deneyimli ekiplerle zaman geçirebilirsiniz ya da ortak tekne sahipliği sistemiyle daha az maliyetle tekne hayatına adaptasyonunuzu ölçebilirsiniz. Bu tarz küçük testlerin ileride vereceğiniz karara büyük katkısı olacak.

Kullanım gününüze bakın ve karar verin: Tekneyi ne kadar sık kullanmayı düşünüyorsunuz? İşte bir tekne sahibi olma konusunda bu soru büyük ölçüde belirleyici. Bu aşamada kendinize sormanız gereken sorulardan en önemlisi bu! Kendinizi nasıl bir deniz insanı olarak tanımlarsınız? Bizim gibi senenin yarısını teknede geçiren mi, hayatını tamamen tekneye taşımak isteyen mi, yoksa sadece yaz aylarında bir iki haftalık kısa bir tatil için kullanmak isteyen mi? Bu sorular sizi tekne sahibi olma konusunda doğru yönlendirebilir. Eğer denize olan ilginiz sadece tatillerde birkaç haftalık kaçamaklarla sınırlıysa, tekne sahibi olmak yerine kiralama seçeneği, daha mantıklı ve ekonomik bir çözüm olabilir. Ama uzun süreli tekne kullanımı farklı bir ekonomik perspektife sahiptir.

Gerçekçi olalım: Marina ücretleri, bakım, sigorta ve diğer operasyonel giderler, sadece birkaç hafta kullanım için gereksiz yere yüksek olabilir. Tekne kiralama ise bu maliyetleri minimize eder. Sadece ihtiyacınız olan süre boyunca ödeme yapar, bakım ve depolama gibi uzun vadeli sorumluluklardan kurtulursunuz.

Kısa süreli tekne kiralama, size özgürlük de sunmuş olur. Bu seçenekle de çeşitli yat tipleri arasından ihtiyacınıza uygun olanı seçebilirsiniz. Farklı bölgelerde farklı tekneleri deneyimleme şansı da elde etmiş olursunuz. Ayrıca, kiralama şirketleri genellikle bakım ve temizlik işlerini üstlendiğinden, tekneyle ilgili endişeleriniz minimum seviyeye iner.

Eğer denizde uzun süre vakit geçirecekseniz, örneğin bir yaz boyunca veya yılın belirli dönemlerinde sürekli tekne kullanmayı planlıyorsanız, o zaman tekne sahibi olmanın ekonomik avantajları göz ardı edilemez. Evet, tekne almanın başlangıç maliyeti yüksek olabilir, ama sahip olduğunuz tekne, uzun süreli kullanımlarda kiralamadan çok daha düşük maliyetli hale gelir.

Özet: Eğer amacınız sadece kısa süreli tatil kaçamakları yaparak deniz keyfi yaşamaksa, tekne kiralamak çok daha avantajlıdır. Kısa süreli kullanımlar için yüksek yatırım yapmanın mantığı yoktur diyebilirim. Veya “Kolay Tekne”, “Ortak Tekne” gibi oluşumlar ile birden çok ortaklı tekne sahipliği keyfini de yaşayabilirsiniz.

MARİNA KRİZİ: 

HERKESİN KONUŞTUĞU O SORUN

Gelelim sadece tekne sahibi olma aşamasında değil, tekne sahibi olsanız bile tüm seyir planlarınıza kadar etki eden, oldukça popüler bir soruna: Marina. Belki de tekne sahibi olup olmama kararı vermeye çalışırken, aklınızda dönen en büyük soru işaretlerinden biri de budur. Hem artan maliyetleri hem de yetersiz kapasite tartışması ile marina konusu ülkemizde bilinen bir kriz. Özellikle yaz geldiğinde bizim için de popüler tatil yerlerinde yer bulmak zor olabiliyor. Bilinen koylarda ya da şehir merkezlerine yakın marinalarda, kira bedelleri neredeyse her yıl yükseliyor. Marinalar, kapasite artırmak için yeni yatırımlar yapsa da mevcut alanlar ve altyapı, talebi karşılamakta yetersiz kalabiliyor. Bazı marinalarda su ve elektrik gibi temel hizmetler de ekstra ücrete tabi olduğu için kişilerde soru işareti yaratabiliyor. Bu da tekne sahiplerinin farklı alternatif çözümler aramalarına neden oluyor.

Açık alanda bağlama: Teknelerin doğrudan denizde, açık bir bölgede demirlenmesi anlamına geliyor ve özellikle yaz aylarında havanın da uygunluğuyla tercih etmesi çok keyifli bir yöntemdir.

Gerçekçi olmak gerekirse: Bu hem güvenlik hem de bakım açısından çeşitli zorluklar doğurabilir.

Bana kalırsa marina sorunu, sadece bireysel bir mesele değil, denizcilik sektörünün genel bir sorunu olarak da değerlendirilmeli ve sürdürülebilir çözümler geliştirilmelidir. Burada kamu ile özel sektörün bir arada hareket etmesi oldukça önemli diye düşünüyorum. Özellikle yelkenli tekne hem yaşam biçimi hem de sürdürülebilir seyahat yöntemi olarak bu kadar talep görürken, bu talebi karşılayacak en hızlı şekilde yeni marinalar arz edilmeli. Ve evet, burada diğer maliyetler için aynı şeyi söylemesem de açıkça söyleyebilirim ki marina sorunu tekne almanın önündeki en büyük engel. 

Eğer tüm artı ve eksilere baktıktan sonra hâlâ kararlıysanız ve bir denizci olarak yollara düşmek istiyorsanız, gelin kendinizi bu konuda geliştirebileceğiniz örneklere bakalım.

Temel eğitimler: Eğer bilginizi geliştirmek istiyorsanız, ki bu tekne sahibi olduktan sonra çok önemli, özellikle denizcilik kulüpleri, temel denizcilik bilgileri ve tekne kullanımı konusunda kapsamlı eğitimler alabileceğiniz yerlerden. 

Pratik deneyim: Gelelim bizim metodumuza yani teorik bilgileri pratikle birleştirmeye! Tekne kullanmayı öğrenmenin en etkili yolu bana kalırsa pratik yapmak, deneyimlemek. Tekne kiralayarak ya da tekne sahibi bir arkadaşınızın seyir planına ortak olarak denizin dilini denizde çözebilirsiniz. Emin olun denizde yapacağınız pratikler birçok soru işaretini gidermenize ve çok fazla şey öğrenmenize katkı sağlayacak. 

Eğer teknik detaylar sizi kararsız bırakıyorsa da birkaç öneri sunabilirim.

Doğru tekne seçimi: Denizciliğe yeni başlayanlar için tekne seçimi tüm süreci doğrudan etkileyen kritik bir karar. Doğru tekne denizde yaşamayı öğrenmeyi kolaylaştırırken, yanlış seçim ise hayal kırıklığına ve hatta denizcilikten soğumaya neden olabilir. Başlangıç seviyesinde bir denizci için kullanımı kolay ve bakımı basit bir tekne seçmek en mantıklısı olacaktır. Tabii bu süreç derin bir araştırma istiyor. Hangi tekne size uygun? Yelkenli insanı mı yoksa motoryat insanı mısınız? Sakin, keyifli, uzun ve sessiz seyirler mi? Yoksa bir yere kısa sürede, hemen mi ulaşmak istiyorsunuz? Tekne boyutu, tasarımı, kaç kişi olduğunuz, deniz yaşamına ayıracağınız süre ve daha birçok alt başlık içeriyor aslında. Tekne seçimi ile ilgili detaylı bir yazım vardı, eğer onu okuduysanız şu an bu söylediklerimi çoktan kafanızda cevaplamışsınızdır bile! Eğer henüz bir fikriniz yoksa bolca araştırmanızı, boat show gezmenizi, tekne kiralama ile deneyim elde ederek buna karar vermenizi öneririm! 

Güvenlik önlemleri: Deniz yaşantısı çoğu kişiye çekici gelse de güvenlik açısından soru işaretleri de olabiliyor. Bu da tekne sahibi olmanızı frenleyen bir diğer engel aslında. Bu endişeleri gidermek ve güvenli bir deniz deneyimi yaşamak için birçok çözüm mevcut. Doğru ekipman bu açıdan sizi oldukça rahatlatabilir. Can yelekleri, yangın söndürücüler, ilk yardım çantası, deniz telsizi gibi temel güvenlik ekipmanlarını bulundurmak, olası risklere karşı güvende hissetmenizi sağlar. Navigasyon cihazları ya da hava durumu uygulamaları gibi yardımcılar da bu konuda rahatlamanıza yardımcı olacaktır. İnanın denizde vakit geçirdikçe buranın yeryüzünde bulabileceğiniz en güvenli yerlerden olduğunu göreceksiniz. Bana kalırsa denizin herkese bu denli huzur vermesinin sebebi de tam olarak bu! 

Teknedeki en büyük fark ise minimalist bir yaşama alışmak olabilir. Her ne kadar Türkiye sularında deniz marketler, su üzerindeki anlık ihtiyaçlarınızı karşılayabilecek seviyelere yaklaştıysa da iyi bir planlama yapmayı da beraberinde getiriyor. Bu aslında hem ihtiyaçlarınızı hem de yaşamınızı gözden geçirmeniz gerekliliğini de beraberinde getiriyor.

EV VE TEKNE SANDIĞINIZDAN DAHA BENZER

Peki ya denizde yaşamak karada yaşamaktan çok da farklı değilse? Bu iki hayat tarzına bir de alışkanlıklar ve sorumluluklar açısından yakından bakalım mı?

• Evde yaşayanlar kira veya emlak vergisi öderken, teknede yaşayanlar marina bağlama ücreti öderler. 

• Ev sahipleri konut sigortası yaptırırken, tekne sahipleri tekne sigortası yaptırırlar.

• Evde yaşayanlar tesisat, çatı, boya gibi işler için harcama yaparken, teknede yaşayanlar motor, yelken, gövde bakımı gibi işler için harcama yaparlar.

• Ev sahibi olanların mahalle kültürü varken, tekne sahipleri için marinalar mahalle gibidir.

• Evde yaşayanlar elektrik, su, doğalgaz gibi faturalar, teknede yine elektrik ve su tüketimi masrafı olarak karşımıza çıkar. (Teknede bunu yönetmek daha fazla sizin elinizde olur. Özellikle güneş panelleri gibi alternatif sistemlerle minimize edilebilir.)

• Şehirde yaşarken ulaşım masrafınız, teknede de yakıt masrafınız vardır. (Tek bir farkla; şehirde size trafik, denizde ise size dalga eşlik eder.)

Unutmayın: Eğer bilinçli yönetilirse, bir teknede yaşamak şehir hayatından daha pahalı olmak zorunda değil! Buna en güzel örnek ise emekli olmuş denizci dostlarımız. Bir teknede karadan daha keyifli ve daha uyguna yaşayabiliyorlar. 

KÜÇÜK GÖRÜNEN FARKLAR

Sanırım senenin yarısını denizde yarısını karada geçiren bir aile olarak iki hayat arasındaki farkları anlatabiliriz! Hani, bazı değerler ve anlar vardır ki ne satın alabilirsiniz ne de değer biçebilirsiniz derler ya, işte biraz bunlardan bahsedeceğim. Çünkü tekne aldıktan sonra hayatımız değişti desem yeridir. Sadece çevremiz, aldığımız nefes, hayat rutinimiz değişmedi, biz de değiştik. Hayata bakışımız, hayatı yaşama şeklimiz tamamen değişti. 

Her ne kadar aklımızı kurcalayan temel meselelerden biri masraflar olsa da bu sadece maddi bir mesele değil, bir yaşam tarzı seçimi. Tolga, küçük Atlas Deniz ve ben, teknede yaşamaya başladığımızda sadece bir mülk edinmedik. Dinginliği, özgürlüğü ve doğaya daha yakın bir hayatı seçtik. Deniz rüzgârı hissederek, doğayla iç içe büyüyerek geçiriyor çocukluğunu. Ben ve eşim ise işlerimizi hep hayalini kurduğumuz denizlerde özgürce hallediyoruz. İşte bu hisler tarif edilemez ve hiçbir maliyet tablosuna dökülemez. O kadar alıştık ki hesaplamaya, bir şeylere yetişmeye, koşmaya, başka bir hayatın daha mümkün olduğuna inanmayı bırakır olduk. Halbuki günlük streslerden uzak, gerçekten “yaşayarak” büyümek, gelişmek mümkün. 

Biz artık neredeyse yılın yarısında bir işe yetişmek için saatlerce koşturmuyoruz, durarak yaşamayı öğreniyoruz. Kalabalıkların sesindense dalgaların sesini dinliyoruz. Arkadaşlarımızla seyir planı yapmayı, denize sıfır restoranlardansa, teknemizin güvertesinde yemek yemeyi tercih ediyoruz. Her şeyin fazla olduğu bir yaşam tarzından her şeyin çok da kararında, az ve yeterli geldiği bir hayata evriliyoruz. Küçük bir alanda, kocaman düşler, upuzun rotalar planlıyoruz. Şehir hayatından kopamasak da gerçekten nefes alabileceğimiz bu diğer dünyamızı çok seviyoruz. Çünkü defalarca dediğim gibi, bir tekne değil, ikinci bir yaşam aldık kendimize. 

Eğer siz de tekne hayalini kuruyor ama korkularınız nedeniyle geri duruyorsanız, unutmayın: Çözümler var ve bu hayat aslında düşündüğünüzden çok daha ulaşılabilir. “Korku, bazen ayaklarımıza kanat takar, bazen de ayaklarımızı yere çiviler” demiş Montaigne. Kanat takıp uçmak çok da zor değil, inanın bana! Bana kalırsa, cesaret ve korku ne kadar çatışırsa çatışsın, ikisini bir araya getirebilecek tek şey var hayatlarımızda: hayallerimiz… Bu yüzden biliyorum ki bu yazıyı okuyan, bizim bir zamanlar sürekli hayalini kurduğumuz deniz yaşamını hayal eden herkesle yollarımız kesişecek. 

Bu yazıyı bir “güzelleme” niyetiyle yazmadım. Denizci kimliğim duruma objektif bakmamı bir ölçüde engellemiş olabilir tabii. Ancak şunu biliyorum ki: Eğer içinize bir kere bu alev düştüyse ben sadece sizi bu yolda gülümseten, cesaretlendiren biri olabilirim. O adımı er ya da geç atıp sonu masmavi olan o yola çıkacaksınız. 

Biz henüz karar vermediğimizi sanırken, kalbimiz çoktan yeni bir başlangıcın heyecanından haberdardır. O yüzden ister bir tekne sahibi olmak ister bambaşka bir kararsızlığınız olsun hiç fark etmez, cevabı çok da uzakta aramayın derim! Korktuğunuz her anda da Philippe Jeammet’in çok sevdiğim o sözünü hatırlayın: “İhtiyacım olan şey, beni korkutur.”

Eğer korkularınız varsa cesaret göstermeye çok yakınsınız demektir. Çünkü cesaret, korkunun varlığından meydana gelir. Kabuğunuzu kıracağınız, sizin de çiçekler açacağınız bir ay olsun. Eğer bu yazıyla denizlere açılmaya karar verdiyseniz, en yakın zamanda görüşmek dileğiyle. Pruvanız neta, hayat kolayınıza olsun!☸

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.