Cumhuriyet’in çekirdek donanması

Türk milleti Donanması’nı çok sever. Daha da ileri giderek söylemek gerekirse, devlet adamı ve siyasetçilerden bile daha çok sever. Bunu da tarihte şu iki olguyla ispat etmiştir: İlki 1909 yılında tamamen halkın desteği ile kurulan, ikincisi 1965 yılında yine tamamen halkın desteği ile kurulan Donanma Cemiyetleri/Vakıfları. Ve bugün de halkın sevgisi sona ermiş değil çünkü donanmamızın tarihi mücadelelerle doludur.

Donanma Cemiyetleri’nden ilkini 1919’da Damat Ferid, ikincisini 1987’de Evren/Özal kapadı. Kamuya açık donanma geçitlerinde ve liman ziyaretlerinde halkın savaş gemilerine gösterdiği ilgi o zamanlarda da yakın tarihte de inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Yakın zamanda ilki merhum Oramiral Güven Erkaya’nın Kuvvet Komutanlığı döneminde, 1997 yılında İstanbul Boğazı’nda başlatılan Donanma geçitlerine halkın ilgisinin zaman içinde çok artmış olması dikkat çekicidir. Ve bu sevgi kolay kolay sona ermedi…

TCG ANADOLU KARADA, JUAN CARLOS DEPREM BÖLGESİNDEYDİ

Son olarak 2023 yılında, Cumhuriyet’in 100.yılında Boğaz’da 100 gemi ile yapılan donanma geçidine milyonlarca İstanbullu tanıklık etmişti. İstanbul halkı Türk Donanması’na milyonlarla sahip çıkarak adeta Vahdettin Köşkü’ne doğru yapılan protokol selamlamasına, farklı cevap vermişti. Benzer şekilde, ilk MİLGEM (Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal savaş gemisi programı Milli Gemi) korveti TCG Heybeliada VE TCG Anadolu amfibi hücum gemilerine Sarayburnu-İstanbul’da halkın ziyaretine açıldığında gemiye milyonlar ayak basmış ve iktidar bu durumu seçim propagandasına çevirmişti. Halbuki aynı gemi pek çok yönü ile harekâta hazır halde olduğu halde 6 Şubat 2023 Büyük Anadolu Depremi’nde kullanılmadı. Onun yerine deprem bölgesine İspanyol Donanması’ndan kardeş gemisi Juan Carlos geldi. 

Bu olgular göstermektedir ki, milletimiz denize ve denizde güçlü olmaya değer veriyor. Gerek iktidar gerekse muhalefet partileri bu gerçeği görmelidir. Mevcut iktidarın bu gerçeği gördüğü ve oy artımına yönelik kullandığı çok belirgin. Muhalefet de dilerim aynı rotaya girer. Öte yandan deniz savunma sanayimiz de 1990’lı yıllardan bu yana donanmanın güçlenmesine olağanüstü katkı sağlamaya devam ediyor. Mühendisi, yöneticisi ve işçisi ile bu alanda kıtasal çapta büyük bir ivme yakalandı. Bugün sivil ve askeri tersane tezgâhlarının yeni savaş gemisi inşaatlarıyla dolu olduğu, başta HAVELSAN, ASELSAN ve ROKETSAN olmak üzere büyük vakıf savunma sanayi firmalarının yeni deniz silah/sensör sistemlerini kullanıma soktuğu bir konjonktürde tarihte bu dönüşüm dalgasının ne zaman başladığını, tohumlarının nasıl ekildiğini, bilmemiz gerekir. Bu büyük değişim dalgası Atatürk liderliğinde, 102 yaşındaki Cumhuriyet Donanması’nın bahriyeli mensupları ile başarıldı. Çok badireler atlatıldı, çok acılar çekildi ve bugünlere gelindi. Tohumları atanlar ile meyveleri toplayanlar farklı olsalar da Türk Donanması’nın ruhu her zaman Atatürk ile kalmaya devam edecektir. 

“HER VATANDAŞTAN 

BİR KURUŞ” KAMPANYASI

Daha uzak tarihe gidelim yine. II. Abdülhamid döneminin (1876-1909) yıkım ve söküm donanmasından sonra Osmanlı’nın yeni bir donanmaya ihtiyacı vardı. II. Abdülhamid’in 33 yıllık iktidarında Donanma, Haliç’te atıl bir şekilde tutulmuş, 1897 Osmanlı-Yunan savaşında varlık göstermek bir tarafa, Haliç’ten Çanakkale Boğazı’na dahi zamanında intikal edememişti. 27 Nisan 1909 tarihinde iktidara gelen 35’inci sultan olan V. Mehmet Reşad donanmayı görmek ve halkla buluşturmak istedi. 4 Temmuz 1909 öğle saatlerinde donanma Haliç çıkışında Sarayburnu açıklarında görüldü. Deniz Tarihçisi Amiral Fahri Çoker o gün yaşananları şöyle anlatıyor: “Sultan Reşad’ın emri ile donanma ilk defa 4 Temmuz 1909 günü halkın önüne çıkmış, Sarayburnu önünde büyük bir geçit töreni yapılmıştı. Halk yıllardır özlemini çektiği donanmasına kavuştuğundan dolayı sevinç içindeydi. Ancak kızgın bir yaz güneşine rağmen geçidi sonuna kadar izleyen halk, bir sürü eski gemiyi gördükten sonra bu mu bizim donanmamız diye elem duyarak gözyaşları içinde tören yerinden ayrılmışlardı.” 

Donanma’nın üzüntü verici zayıf durumu ortaya çıkmış, bu da bazı gönüllü vatanseverleri Donanma’nın ihyası için “her vatandaştan bir kuruş” kampanyası başlatmalarına sebep olmuştu. Tanin Gazetesi’nin öncülüğünde, kampanya kısa sürede başarıya ulaşınca 19 Temmuz 1909 tarihinde “Donanma-i Osman-i Muavenet-i Milliye Cemiyeti” doğdu. Cemiyet kısa sürede o kadar çok para toplayabildi ki, Turgutreis ve Barbaros muharebe kruvazörleri ile dört adet muhrip ve yük gemisi bu paralar ile alındı. Doğal olarak denizci Anglosakson imparatorluk bu cemiyete tahammül edemezdi ve Mondros sonrası 1919 yılında İngiliz işgal güçleri komutanının emri ile Sadrazam Damat Ferid cemiyeti kapattırdı. 

PARASIZ, DOKTRİNSİZ KOŞULLARA RAĞMEN CUMHURİYET DONANMASI’NIN KURULUŞU

Atatürk’ün direktifleri ile 1 Mart 1921’de kurulan ve Kuvayı Milliye’nin Karadeniz’deki savaş lojistiğini temin etmekle sorumlu Umur-u Bahriye Dairesi, Cumhuriyet’le birlikte kurulacak donanmanın geliştirilme sorumluluğunu üstlendi. Ancak yokluklar içindeydiler. İki yıl aradan sonra 1923’te Cumhuriyet ilan edildiğinde durum aynıydı. Yeni Cumhuriyetin eski rejimden donanmanın gerek malzeme gerekse harbe hazırlık etkinliği olarak devraldığı bir şey yoktu. Gayrimenkuller ve mevcut bahriyeli personel dışında pervanesi dönen bir gemi dahi yoktu. Yavuz yaralıydı ve yıllardır İzmit’te harap halde bekliyordu. Yeni kurulan hükümetin donanma modernizasyonuna ayıracak bütçesi de yoktu. Harbe hazır duruma en yakın gemi Hamidiye Kruvazörü’nün seyre hazır olabilmesi için en az beş aya ihtiyaç vardı. Donanma personelinin ferdi eğitimi ve gemilerin harekâta hazırlık eğitimleri yıllardır yapılmıyordu. Deniz okullarında yıllardır deniz taktiği dersi dahi okutulmuyordu. Donanmanın bir doktrini de yoktu. 

Donanmada amiral rütbesinde subay olmadığı gibi, subay mevcudu çok düşüktü. Yunan orduları işgal sonrası Batı Anadolu’da taş üstünde taş bırakmamıştı. Değil yeni gemi almak, askere postal bile alınamıyordu. 1924 yılı bütçesinde bahriyeye 6,5 milyon lira ayrılmıştı ancak onarımlar için ayrılan miktar sadece 850 bin liraydı. Bütçe görüşmeleri sırasında söz alan denizcilik kökenli Ordu vekili Recai Bey şöyle demişti: “Ticaret gemilerimiz donanma gölgesinde hareket etmedikçe emniyette olamazlar. Maalesef, tarihi askeri coğrafi ve iktisadi bütün kuvvetlerin cebri ile Türkiye’nin denizci hükümete sahip olması gerekirken, hiçbir zaman gerekli olan mevki ve yetki verilmemiştir.” Aynı görüşmelerde Kastamonu Vekili Ali Rıza Bey de donanmanın zayıflığına ve Balkan Savaşı’nda donanmasızlığın sebep olduğu kayıplara vurgu yaparak benzer bir durum tespiti yapmıştı.

ATATÜRK’ÜN MAVİ VATAN VİZYONU

Mustafa Kemal Atatürk 13-20 Eylül 1924 tarihleri arasında Hamidiye Kruvazörü ile Karadeniz gezisi yaptı. Gemide subaylara yaptığı konuşmanın şu kısmı kendisinin Cumhuriyet Donanması’nın kuruluşuna yönelik ana fikrini yansıtıyor: “Dış pazarlardan satın alınan gemilerle donanma yapılamadığını siz de biliyorsunuz. Donanma sadece kıyıyı koruyacak bir kuvvet değil, bundan daha önemli olarak deniz yollarının güvenliğini sağlayacak bir kuvvettir. Anadolu’da yaşadıkça bu bakımdan ihtiyacımız daha büyüktür. Evvela çekirdek bir donanma tedarik etmekle yetinip, deniz sanayi ve ticaretimizi geliştirmeliyiz. Bundan sonra memleket sanayinden fışkıracak donanmayı yapmak da kolay olacaktır.” Gemiden ayrılmadan kısa süre önce de gemi şeref defterine şunları yazar: “Hudutlarının mühim ve büyük aksamı deniz olan Türk Devleti’nin Donanması da mühim ve büyük olmak gerektir. O zaman Türkiye Cumhuriyeti daha müsterih ve emin olacaktır. Mükemmel ve kaadir bir Türk Donanması’na malik olmak gayedir. Bunun ilk azimet noktası, savaş gemisi tedarikinden evvel onları muvaffakıyetle sevk ve idareye muktedir kumandanlara, zabitlere, mütehassıslara malikiyettir.”  

Mustafa Kemal gerçekçi bir lider ve devlet adamıydı. Hayal dünyasına değil, aklın dünyasına aitti. Genç Cumhuriyete kısıtlı ekonomisi ile dışarıdan satın alınacak gemilerle donanma kurmanın zorluğunun bilincinde idi. O nedenle kendi olanaklarını zorlayarak bir donanma yaratmalıydı. Önce Bahriye Vekâleti’ni kurdu. Bu sayede Gölcük’te bir tersane kurularak Yavuz muharebe gemisi havuzlandı. İtalya ve Hollanda’dan muhrip ve denizaltılar satın alındı. Söz konusu hamleler dönemin karacı nomenklaturasını rahatsız ettiği için Bahriye Vekâleti, Yavuz- Havuz davası sonucunda kapatıldı. Ancak donanma her şeye rağmen görevine devam etti. 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye lehinde imzalanmasının temel nedeni Atatürk’ün Türk Boğazları’nı savunabilecek bir donanmaya sahip olduğunu ispat etmesiydi. Diğer yandan çekirdek donanma kurulmasına rağmen tersanelerimizde henüz büyük gemi inşası söz konusu değildi. En büyük yardımcı savaş gemisi Türk gemi inşasının babası merhum Ata Nutku tarafından çok kısıtlı olanaklar ile Gölcük Tersanesi’nde altı yılda inşa edilen 1000 tonluk Gölcük akaryakıt tankeri idi. Bu gemi Cumhuriyetin ilk milli gemisidir. Atatürk 10 Kasım 1938’de ebediyete intikal ettiğinde Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türk Boğazları’nın tam egemenliğini geri almış, Hatay sorununu çözerek İskenderun Körfezi’ni tamamen Türk İç Sularına dönüştürmüştü.☸

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.