Koya sihirli bir değnek değmiş. Tekneler birbirine saygılı mesafede demirlerini döşemiş, kimi arkadaş tekneyle yan yana kıçtankara olmuş, kimi yalnız, benim gibi demir üstünde yatıyor. Yeteri kadar kaloma vermişler, ne az ne çok, egoistlik edip kimse koya el koymamış. Ebeveynler çocukları rahat bırakmış, bağırtı çağırtı yok. Müzikleri kulak kabartmazsan duyamazsın…
Koyun birinde demirlemişim, Covid’den uzak, etrafımda kimse yok sayılır, bir iki tekne geliyor, fazla kalmıyorlar, bir gece, yüzüp gidiyorlar. Çoğunun botları başüstünde, bazılarının yok. Kıyıya çıkmıyorlar. Tekneden dışarı çıkıp bir tepeden tekneme bakmak, içinde olduğum doğanın güzelliğinin altını çiziyor. Yoksa marinada oturmaktan pek de farkı yok bence, neyse benim üzerime vazife değil, paşa gönlün ne istiyorsa…
Etrafımdaki doğayı seyre dalmışım, sanki dünya benim. SUP’la kayalara yakın padıllayıp birer tablo gibi olan şekilleri seyrediyorum. 3 mil padıllıyorum, güzel bir yorgunluk. Dönüşte terimi denizde yıkayıp, kokpitte bir soğuk bira… Böyle zamanlar, dışarıdan rahatsız edilmeden, hayallerle köşe kapmaca zamanı…
Herhalde gündüz beynimi biraz fazla gaza getirmişim, gece bir rüya gördüm. İyi bir rüya. Drone’a binmişim, deniz üstünde uçuyorum. Artık nasıl bir drone’sa. Devamı Temmuz 2021 sayısında…