İki başarılı müzisyen Cengiz Onural ve İvi Dermancı bu yaz Ege adalarında Rebetiko seminerlerine Behzat Şahin’in dümende olduğu bir tirhandil ile katılacak. Bu yolculuk bir belgesele dönüşecek ve iki yaka arasındaki dostluğun ve barışın pekişmesine katkı sunacak…
Röportaj EYÜP ÖZEL [email protected]
Rebetiko, komşunun müziği… Daha doğrusu bu suların… 2017 yılında UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne dahil edilen Ege’nin iki yakasının ortak dili. Hem sözler hem de müzik yapısı açısından
yalın. Dinleyenlere basit ama bir o kadar da tesirli geliyor. Bir Ege klasiği olan tirhandil ise görenlerin hayran kaldığı geleneksel bir tekne. Yunanlar “trechandiri” diyor. Bunun üçe bir anlamına gelen “triakena”dan türediği düşünülüyor. Yani teknenin eninin boyuna oranının yaklaşık olarak üçte bir olması. Geniş karnı, sağlam yapısı ve fırtınalara karşı duruşuyla ünlenen bu tekneler Bodrum’da Giritli mübadillerin ardından çoğalmış. Yani tirhandil de aynı Rebetiko gibi suyun iki yakasının ortak ürünü.
Tirhandile gönül veren ve tüm tirhandil yarışlarına katılan dergimizin kıymetli yazarı Behzat Şahin bir süredir tirhandil ile bir projeye başlayacaklarını söylüyordu ama bir türlü bir araya gelip detayları öğrenememiştim. Sonunda açıkladı, projenin adı “Ege’de Rebetiko’nun Peşinde”. Yeni Türkü’den tanıdığımız, İncesaz’ın kurucusu Cengiz Onural ve müzisyen arkadaşı İvi Dermancı ile ada ada gezip rebetikonun izini sürecekler. Ödüllü belgesel yönetmeni Hayriye Savaşçıoğlu da onlara eşlik edecek ve bu serüveni belgesele dönüştürecek.
Ekibin tüm üyelerini denk getirip soğuk bir İstanbul gününde Cibalikapı Balıkçısı’nın Moda’daki meyhanesinde buluştuk ve içimizi ısıtan sıcacık bir sohbet gerçekleştirdik. İşte tüm samimiyetiyle o sohbette konuşulanlar…
ADA ADA REBETIKO SEMİNERLERİ
Nereden çıktı bu seyahat fikri?
Behzat: Cengiz’le bizim hayalimizdi. Makam kampı ya da semineri değimiz bir organizasyon var, dünyanın her yerinden “Rebetler”in bir araya geldiği bir organizasyon. Cengiz 15 senedir gider. Hep anlatır ballandırarak, ben de her seferinde keşke gelsem derim. 2024’ün başlarında bizim o zamanlar Ataşehir’deki meyhanede konuşurken Cengiz “bak” dedi “usta yaş da geçiyor, gel bu temmuzda gidelim”. Bu temmuz gerçekçi olmaz ama gel bunu 2025’te, iki elim kanda da olsa yapalım dedim. Sonra da madem bir müzik şölenine gidilecek, madem adalarda yapılıyor ve arada deniz var o zaman tekneyle gidelim dedim.
Plan ne peki?
Behzat: Bodrum yapımı geleneksel bir tirhandil ile Bodrum’dan yola çıkacağız. Cengiz, İvi ve ben. Cengiz ve İvi zaten Türkiye’nin en şahane müzisyenlerinden, ben de teknede onlar için dümen tutacağım. Aslında herkes dümen tutacak mecburen (gülüyor). Çünkü otopilotumuz yok, zaten tekne sadece bir kabuk. Yani öyle chartplotter falan da yok. iPad ile iphone ile idare edeceğiz seyirde.
Hangi tekne bu?
Behzat: Tekne benim yarıştığım 12 metrelik Hızır tirhandili. Hacı lakaplı Mustafa Özkeskin’in yapımı, zaten teknenin sahibi de kendisi. Tekneyi 2018’de Bodrum Cup’a yetiştirmişti, dört ayda. Hatta yarıştan bir gün önce suya indi. O sene Bodrum Cup’ı biz aldık. Sonraki iki sene de aldık kupayı. Üç sene üst üste kazandığımız için de Bodrum Cup Regatta Bayrağı ömür boyu bizde artık. Böyle bir yanı da var teknenin. Zaten bildiğim, hep yarıştığım bir tekne. Fakat konfor aramayın diye önden uyarıyorum arkadaşları. Dediğim gibi sadece kabuk, denize nasıl attıysak öyle duruyor. Bir tuvaleti var, küçük bir mutfağı, duşu. Ama güverte geniş. İçeride de zorlasak dört kişi yatabilir.
Cengiz: Bu gittiğimiz adalarda zaten seminer olacağı için ve tekneden seminere katılmak mümkün olmayacağı için muhakkak pansiyon tutacağız.
Behzat: Evet, pansiyonda kalacağız ya da bizi bir gulet takip edecekse gulette o konforu sağlayacağız. Çekim ekibine zaten bir tekne lazım. Her şey umduğumuz gibi giderse bir gulet de bize eşlik edecek.
Bu seminerler hangi adalarda oluyor?
Cengiz: Skyros Adası’nda başladı. Fakat çok rağbet görünce başka adalarda da buna benzer seminerlere başlandı son 10-15 senedir. Biz İvi ile çok meraklıyız, başka adalara da gittik. Ikaria, Samos, Hydra… Pek çok adada yapılıyor. Şimdi Midilli’de de düzenlenecek.
Bu sene hangilerine gidiyorsunuz?
Cengiz: 4-10 Temmuz Ikaria Müzik Şenliği başlayacak. 13-19 Temmuz’da Skyros Rebetiko Semineri var. 24-29 Temmuz Lesvos (Midilli) Rebetiko Semineri olacak. 3-8 Ağustos’ta da Assos Rebetiko Kampı var.
Behzat: Asos kampını İvi ve Cengiz düzenliyor.
Seminerlerin katılımcıları kim?
Cengiz: Müzisyenler. Ama sadece müzisyenler gelmiyor. Meraklılar da var. Mesela Behzat gibi bu işi çok seven ama hiçbir şey çalmayan insanlar da geliyor. Katılımcılar eskiden yüzde 95 Yunanistan’dandı. Şimdi artık İsveç, Finlandiya, Lüksemburg, Fransa, İsrail, Japonya gibi ülkelerden gelenler var. Zaten Türkiye’den 15 senedir biz gidiyoruz. Yani çok enternasyonal bir hale geldi.
Peki ne oluyor seminerlerde?
Cengiz: Eser geçiliyor, meşk yapılıyor. Bayağı bildiğin meşk yapılıyor. Yunanistan’ın en iyi hocaları bu organizasyonlarda oluyor. Hocalar buzukilerini ellerine alıp eseri geçiyor önce, sonra biz onu taklit ediyoruz. Durduruyor, düzeltiyor, meşk böyle olur zaten. Ta ki o parçayı biz güzel çalana kadar devam ediyor. Sonra başka parçaya geçiliyor.
Kim bu hocalar?
Cengiz: Skyoros’ta Spyros Goumas. hocamız var. Yunanistan’da çok öğrencisi olan bir isim. Midilli Adası’ndan Grigoris Vasilas de Yunanistan’ın önde gelen Rebetiko temsilcilerinden ve buzukicilerinden. Yunanistan dışında da çok tanınıyor ve çeşitli Avrupa ülkelerinde sürekli konserler veriyor. Dostluğumuz 2001’de Fransa’da bir festivalde başladı. Sonra birlikte konserler, kayıtlar ve film müzikleri yapmak için gerek İstanbul gerekse Atina’da pek çok kez bir araya geldik. Son iki senedir de Assos’ta Türklere Rebetiko öğretiyor. Çok seviliyor ve saygı görüyor. Yorgos Nikopulios ise konservatuardan yetişmiş büyük bir yetenek. Herkesin bildiği meşhur Rebetko filminin müziklerinden, bestecisi Xarhakos’un son iki senedir yaptığı konserlerin baş solisti. Aynı zamanda mükemmel gitar çalıyor ve çok iyi bir hoca.
REBETIKO NEDİR
Rebetiko ne demek?
Cengiz: Rebetiko isminin nereden geldiği tam olarak bilinmiyor, birtakım rivayetler var.
İvi: Herkes kendine göre bir açıklama yapıyor, kimi “rebet” asker diyor kimi başka bir şey. Rumcada “rebetis” dağınık demek, serseri değil ama kendine özgü bir insan. Yani ceketini omzuna atmış, ayakkabının topuğunu ezmiş.
Cengiz: Mesela biz onu Yeni Türkü zamanında “Külhani” diye tanımlamıştık.
O coğrafyanın arabeski denilebilir mi peki?
Cengiz: Aslında denilebilir. 1930’ların Yunan coğrafyasının ayrıksı, küçümsenen müziği ve Metaxas Diktatörlüğü ile beraber yasaklanıyor.
Behzat: Ben hep Rebetiko’yu Anadolu kökenli diye biliyordum. Fakat Cengiz’den öyle olmadığını öğrendim.
Cengiz: Pire kökenli.
Bizim topraklardan mı gitti peki Pire’ye?
Cengiz: Rebetiko Türkiye’de biraz fazla sahipleniliyor. Haklılık payı yok değil ama fazla abartılı bir yorum çünkü buradan göç eden aşağı yukarı bir buçuk milyon insan var. O zaman Yunanistan’ın nüfusunun dört buçuk milyon olduğu düşünülürse muazzam bir göç hareketi bu. Oradan da buraya göç olmuş. Aynı kaderi onlar da yaşamış. Bir de bunlar yerlerini, yurtlarını, evlerini geride bırakıp gidiyorlar. Korkunç bir yıkım. Ve çoğu orada sefaletten telef oluyor. Bir kısım şanslılara yukarıda yerler veriliyor, Kuzey Ege’de. Bir kısmı başka adalara yerleşiyor ama çok büyük bir kısmı Pire limanına gidiyor.
Orada sefalet içinde kalıyorlar. İş yok, güç yok, para yok. Ellerinde Anadolu’dan gelen ciddi bir birikim var, kafa olarak. Mesela makamları bunlar biliyor, anakaradakiler bilmiyor, bunlardan öğreniyorlar. Ve oradaki kültürü etkiliyorlar. Tıpkı bizde Cumhuriyetin ilk dönemlerinde olduğu gibi hedef orada da batılılaşmak oluyor. Osmanlı’ya dair ne varsa reddetmek. Bunlar reddedilen istenmeyen ikinci sınıf vatandaş haline geliyorlar. Ve yaptıkları müzik de alt kültürün müziği oluyor. Nitekim daha ilk albüm 1931’de yayınlanıp müzik tutulmaya başlarken 1939’da diktatörlük geliyor ve Rebetiko yasaklanıyor. Buzuki de yasaklanıyor. Serpilip gelişmeden yasaklanmış oluyor ve yeraltına iniyor.
İstanbul’dan çıktığı söylentisi nedir peki?
Cengiz: Rebetiko lafı ilk olarak 1911’de İstanbul’da yayınlanan iki plakta geçiyor ama niye geçtiği belirsiz. Rumca sözlerle yapılan bir müzikalin belki bir parçasıydı o, bilmiyoruz. Şimdi bunu bir fırsat bilip İstanbul’da çıktı demek yanlış. İki tane şarkı, hatta bugün hâlâ söylenen, çalınan iki şarkı ama ona niye Rebetiko dendiğini kimse bilmiyor. İnşallah bir gün bir müzikolog çıkar da araştırır, bizler de öğreniriz. Asıl Rebetiko’nun doğuşu 1930’lara Markos Vamvakaris’e dayanır. Syros Adası’ndan. Rebetiko’nun babası odur. Onun eserleriyle yavaş yavaş tutulup ilgi görüp gelişmeye başlar. Sonra arkasından onu takip eden çok değerli başka isimler gelir.
Sizin Rebetiko’ya ilginiz nereden geliyor?
Cengiz: Çok enteresan bir hikâyesi var bunun. Skyros’ta bir gün radyo röportajında anlatmıştım. 1970’lerin başında babam İzmit, Kocaeli’de çalışıyordu. Biz de yazları yanına gidiyorduk. Oradaki komşumuz bir cerrahtı, İzmitli bir cerrah. Çocukları da benim şu an çok yakın arkadaşım. Onlar İskeçe göçmeniydi. Yunanca biliyor diye o bölgede rafineriye gelen tankerlerdeki Yunan gemiciler sağlık sorunları için ona gelirlerdi. O da herkesin derdini çözerdi. O zamanlar kaset vardı, bu gemiciler hediye olarak kaset getirirlerdi genelde. O kasetler evde çalıyor, biz de dinliyoruz çocuklarla ama ne olduğunu bilmiyoruz. Yunanca da bilmiyoruz zaten. Sene 1975’ten bahsediyorum. Mesela Haris Alexiou’nun Haris Alexiou olduğunu bilmeden ilk defa orada dinledim. Yorgo Dalaras oradan. Birçok başka sanatçıyı orada dinledim ilk. Üniversiteye gittiğimde Muammer Ketencoğlu ile tanıştım. O da Boğaziçi’nde okudu. Bu konuda meraklı ve bilgiliydi. Yavaş yavaş, biz onunla deşmeye başladık. Yunancaya merak saldık, bilgiye erişimimiz arttı, Yunanistan’a gidip gelmeye başladık derken öyle yavaş yavaş Rebetiko’yu öğrenmeye başladık. Başlangıcım 1975 dersek neredeyse 50 senedir sevdalısıyım bu müziğin.
EKİP DENİZ TUTKUNU
Yolculuğun deniz kısmına gelecek olursak nasıl bir rotada ilerleyeceksiniz, sizi neler bekliyor? Ekibin denizle arası nasıl?
Behzat: Ana duraklarımız Ikeria, Skyros, Lesvos ve Assos. En az 300 deniz mili yol katedeceğiz. Bodrum’dan çıkacağız, teknemiz Bitez’de bağlı. Kos’tan giriş yapacağız ve Leros’a uğrayacağız. Leros’tan Patmos, sonra İkaria, sonra Tinos. Sonraki ada Andros. En uzun yolumuz da Andros’un kuzeyi ile Skyros’un güneyi. Yaklaşık 62 mil. Sonra Skyros’tan Midilli’ye geçeceğiz. O da yaklaşık 60 mil civarı. Final de bizim sularımızda, Assos’ta olacak. Bu arada sen de biliyorsun deniz sürprizlere açık, o yüzden program da değişken olabilir. Hele de Ege! Bir de rüzgâra karşı seyir yapacağız hep.
Cengiz: Ben 15 senedir katılıyorum bu seminerlere. Açık havada dersler yapıyoruz, nota sehpalarımızın devrildiği olur Skyros’ta. Dolayısıyla bizi zorlu bir yolculuk bekliyor. Ama hepimiz yıllardır denizle iç içeyiz. Zaten Behzat kaptan. Ben çocukluğumdan beri deniz kenarındaydım. Yazlıklarda komşuların kayıklarıyla küçük yaşta başladım denize çıkmaya. Deniz tutmaz mesela beni. Ama uzun senelerdir böyle bir yelkenli seyri yapmamıştım. O yüzden iple çekiyorum bu seyahati.
İvi: Denize benim de ilgim var tabii, azıcık da tecrübem. Büyükadalıyım. Sandalım vardı, balık tutardım adada. Rahmetli ablamın da 9 metrelik bir yelkenli teknesi vardı, seneler önce onunla beraber Ege’yi çok dolaşmışımdır. Atina’dan başlayıp Kuşadası’na kadar süren uzun seyirlerim oldu. Cruise gemileriyle de okyanus geçmişliğim var, Atlantik’i ve Pasiflik’i. Deniz hep hayatımızda yani…
Behzat biraz da senin deniz yaşantını dinlemek isteriz. Bugüne kadar neler yaptın, nerelere gittin anlatır mısın?
Behzat: 2008 yılında Bodrum’da yelken yarışlarına başladım. İlk teknemi 2009 yılında aldım. 20 feet’lik Jeannneau Sun 2000 model bir yelkenliydi. Ama hep denizde yaşamak gibi bir hayalim vardı. 2011 yılında da bu amaçla 46 feet’lik Bavaria’yı aldım. Eşim İsmihan ve sonradan aramıza katılan oğlumuz Kostak (kedileri, teknenin ismi de sonra Kostak oldu) ile teknede yaşamaya başladık. İstanbul’da üç yıl Fenerbahçe Marina’da teknede yaşadık. Bu süre içerisinde İstanbul-Rodos gibi dört beş aylık uzun seyirlerimiz de oldu. Sonra 2014’te çıkıp, kona göçe, bir buçuk ayda Malta’ya gittik. O kışı Malta’da geçirdik. Sekiz ay kaldıktan sonra Sicilya’ya çıktık. Yazı Sicilya’da geçirip tekrar kış başlangıcında Malta’ya döndük. Altı ay daha kaldıktan sonra Malta’dan çıkıp Tunus’ta bir ay kadar El Kantaoui Marina’da yaşadık. Sonra da iki ay gibi bir seyirle Bodrum’a döndük. Bu kez Bodrum’daki evimiz teknemiz oldu. İlk önce Milta Marina’da bağlandık. Bir yıl sonra Bitez’deki Belediye Marina’ya taşındık. Pandemide de tekneyi satmak durumunda kaldık.
Yarış kısmına gelirsek…
Behzat: Hep yarıştım, hâlâ da yarışıyorum. Grand Soleil 39 model Truva teknesinde başladım ilk. Sonra ekiple (Truva ekibi) birlikte ortaklaşa bir de Farr 30 yarış teknesi aldık. Birkaç yıl yarıştık Bodrum ve İstanbul’da o Farr 30’la. Şimdi de o ekipteki arkadaşlarımın büyük bir kısmıyla birlikte tirhandilde yarışıyoruz. 2018’den beri Bodrum’da tirhandil yarışlarına ve Bodrum Cup’a katılıyoruz.
