Elveda Bodrum… Merhaba Gökova!

Günlerdir havayı gözlüyorum. Zaten denizcinin ömrü havayı kollamakla geçer. Önümüzdeki günler hava sakin görünüyor. Yine de rahat değilim. Kış netamelidir. Rüzgârın ne zaman, nereden patlayacağı, yaza oranla daha belirsizdir. 

İskender (İsko) Aruoba’yı arayıp, “Hazır ol” diyorum. “Yarın seyre çıkıyoruz.” Fazla zamanımız yok. İyi de acelemiz ne? Şunun şurasında yılbaşına üç gün kalmış! Yakıt ikmali yapıp, 27 Aralık’ta saat 10.30’da Milta Bodrum Marina’dan palamar çözdük. Marina’ya gelinceye kadar yaprak kıpırdamıyordu. Limandan çıkarken poyraz başladı. Birkaç dakika sonra kendimizi, 26-28 knot poyrazın gözünde bulduk. Ben size demiştim. Hele kışın, havaya hiç güvenilmez. Poyrazı tam apazdan alan Myndos, bütün yelkenleri mayna olmasına karşın, sancağa yatıyor. Karaada’nın altına doğru gelirken İsko, “Trinketi açalım mı?” diyor. “Rüzgâr durunca açarız” diyorum. Gülüyoruz. Rotamız, Gökova-Ören Marina. Myndos’u Ören Marina’ya bağlayacağız. Umur Apaydın saat 15.30 gibi bizi oradan alacak. Eğlenecek zaman yok. Poyraz böyle giderse seyir beklenenden uzun sürebilir. Neyse ki poyraz bir eser, bir durur. Sürekli esmez.  

ARTIK BODRUM’DA BARINAMAYIZ

Kış seyrine çıkmak bana keyif verse de bu kez durum farklı. Milta Bodrum Marina’da sözleşmemiz bitiyor. İki gün önce Yeni Yıl Partisi’nde davetlisi olduğumuz Marina Müdürü Sayın Seher Çalı, “Gitmeyin lütfen Süha Bey” diyor. “Cumartesi buluşup durumu değerlendirelim. Ayıca sözleşmeniz bitse de birkaç gün kalabilirsiniz.” Seher Hanım’a teşekkür ediyorum. Milta Bodum Marina, Türkiye’nin en iyi ve gözde marinası. Bir o kadar da pahalı. Doğan Holding’e, Seher Hanım’a ve bütün ekibine müteşekkiriz. Dört yıl, “Piri Reis, Kitab-ı Bahriye’nin Dümen Suyunda Projesi”nin sponsoru olarak bizi olabildiğince desteklediler. Bu defa da iyi bir öneri ile geldiler ama bir yıllık emekli maaşımı versem de karşılamıyor. 

BELEDİYE MARİNALARI VE BALIKÇI BARINAKLARI

Diyeceksiniz ki “Bodrum ve civarında çok sayıda Balıkçı Barınağı ve Belediye Marinası var. Neden birisine bağlamıyorsun?” Bodrum’daki belediye marinaları insanın gözünden sakındığı Bodrum’u birkaç yılda, geri döndürülemez biçimde perişan eden, her türlü talana gözünü kırpmadan destek olan, sonra da tüm uyarılara karşın partisi tarafından Muğla Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile ödüllendirilen Ahmet Aras’a bağlı. İlke olarak, Bodrum’da ikâmet eden amatör denizcilerin teknelerinin öncelikli olması gereken bu marinalar aksine, Bodrumlu olmayan “hatırlı-torpilli” kişilerin tekneleri tarafından işgal edilmiş durumda. Buralarda yer bulmak ya doğrudan Belediye Başkanı’ndan torpilli olmanıza veya Parti’den onlara talimat verdirmenize bağlı. Bu düzenin, bilinen aracılar üzerinden tıkır tıkır işlediği görüşü yaygın. Bir de son günlerde güvenlik ve hizmet de olmayan bu marina ücretlerine yüzde 300 zam yapıldı. 

Balıkçı barınaklarında durum daha da vahim. Barınaklar, balıkçı kooperatifleri tarafından yönetiliyor. Bu kooperatiflerin amatör denizcilik konusunda en küçük fikri olmayan yöneticileri, köylüsü olan kooperatif üyelerine sağladıkları çeşitli avantajlar sayesinde, neredeyse ölünceye kadar başkan olarak kalıyorlar. Yaptıkları anlatmakla bitecek gibi değil. Eğer bu tür usulsüz işlerin içine girebilecek bir kişi değilseniz en doğru seçeneğiniz, zorlanarak da olsa gücünüzün yetebileceği özel marinalar. 

BÜYÜK GÖKOVA TALANI 

Dümende bunları düşünüyorum. Karaada’nın karşısında, Tavşan Burnu hizasında keşişlemeye dönüyoruz. İsko telefonundaki navigasyon programına bakıp, bana akıl veriyor. “Orak Adası’nın altından geç, kısa yol” diyor. “Hayır” diyorum. ”Sen o elindeki aleti bırak. Ömrüm bu sularda geçti. Adanın altına, Kargıcık Koyu’na girersek hem poyrazın gözünde kalmaya devam ederiz hem daha sonra gündoğusuna yükselip, Kisebük Burnu’nu dönmek zorunda kalırız ki yolu uzatır. O nedenle Orak Adası’nı iskeleye alıp kuytusundan yararlanacağız ve rotamızı değiştirmeden, Kissebük’e geçeceğiz.” Kıyılara bakıyorum ve içim acıyor. Bodrum-İçmeler’den başlayarak neredeyse Kissebükü’ne kadar bütün kıyı talan edilmiş ve edilmeye de devam ediyor. Her yer beton. Tavşan Burnu’nun poyrazında kalan küçük koy, sonra Alman Koyu-Kargıcık teknelere kapanmak üzere. Devasa otel-rezidans-tatil köyü yapılaşması ve onların el koyduğu deniz alanları, giderek Bodrum’u Bodrum olmaktan çıkarıyor. Ama en çok da yat turizminin temeline dinamit koyuyor. Orak Adası’nın ünlü gündoğusu koyu boş. Bu arada poyraz kalmaya başladı. İsko kahvaltı hazırlamaya, kabine iniyor. Yaz aylarında ana- baba günü olan denizde trafik yok. Türkiye’nin bir türlü çözülemeyen marina sorununu düşünüyorum.

TÜRKİYE’NİN MARİNA SORUNU

Halikarnas Balıkçısı ve arkadaşlarının başlattıkları Mavi Yolculuk geleneği, 1980’li yıllarda yat turizmine dönüştüğünden beri Türkiye’nin, her geçen gün biraz daha içinden çıkılmaz hale gelen bir marina sorunu var. Sorunun en önemli ayağı, Denizcilik Müsteşarlığı yani Ankara. Ömründe bir kayığın yekesine elini sürmemiş, bir gün kendi başına denize çıkmamış, amatör denizciliğin ve yat turizminin ileri olduğu Akdeniz ülkelerinde konunun nasıl yönetildiğini merak edip araştırmak gereğini duymamış, “parası olmayan tekne almasın!” diyebilen bakanların emrindeki üç beş kişinin yönettiği marina politikası bu kadar olur. Türkiye’de marina, yapıldığı kara alanına ek olarak kullandığı denizalanı da fahiş fiyatlarla kişilere kiralanan, açık hava AVM’si kılıklı yerlerdir. O nedenledir ki Akdeniz’in, Monako, Monte Carlo, Cannes gibi en sosyetik merkezlerindeki marinalarda, 40-50 metrelik megayatlar da bağlıdır, 4-5 metrelik sandallar da. Marinadaki restoranlarda örneğin ıstakoz, kahve, marina dışındaki herhangi bir yerde yediğiniz ıstakozdan, içtiğiniz kahveden pahalı değildir. Bir de bizdeki duruma bakın. Fiyatlar Monte Carlo’nun da, aynı yerde örneğin Bodrum-Yalıkavak’ta, İzmir-Çeşme’de, marina dışındaki restoran ve kafelerin de 10-15 katıdır. Hoş, Ali (Boratav) Reis bu açıdan CHP’li belediyelere bağlı marinaların durumunun da farklı olmadığını Tarabya, İstinye hatta Bozcaada marinalarını örnek göstererek anlatıyor.* Bu bir zihniyet sorunu. 

HER YERE MARİNA YAPILMAZ

Bizim ülkede bir iş biraz gözde olmaya görsün, herkes ona soyunur. Pandeminin tetiklediği “tekne sahibi olmak”, “teknede yaşamak” merakı, Emir (Kunt) Reis’in dediği gibi, “vergisiz tekne satın alma” olanağı ile birleşince, çok sayıda ikinci el teknenin yurda girmesi dâhil, tekne sayıları patladı. İyi de tekne otomobil değil. Sokağa bırakıp gidemiyorsun. Bir anda teknelerin yazın bağlanacağı marina, kışın karaya alınacağı çekek yeri sorunu da patladı. Birileri de baktı ki bu işte para var, hemen kolları sıvayıp, her yere marina planlamaya hatta yapmaya başladılar. Tabii en başta, sineğin yağını çıkarabilmek için pusuda bekleyen resmi makamlarımız. Kamuya ait o güzelim kıyıları önce tonozlarla parselleyip, denizde dolaşanlardan haraç almaya başladılar. Bu yetmedi, dünyanın en güzel kıyıları olan güneybatı Ege kıyılarımıza çeşitli isimler altında el koyup, gelenden 5, gelmeyenden döve döve 10 kuruş! almaya başladılar. Ünlü MUÇEV (Muğla’ya Hizmet Vakfı) soygunu böyle başladı. Yetmedi, her yeri marina olarak belirlediler. Öncelikle de yat turizminin ve amatör denizciliğin olmazsa olmazı, Türkiye’nin, dünyanın en şanslı ülkesi olduğu o güzelim kapalı koyları, otellerden sonra marinalarla da doldurmaya başladılar. 

GÜLLÜK KÖRFEZİ REZİLLİĞİ

İzmir’den Bodrum Gökova’ya kadar, yat turizminin ve amatör yatçıların beklentilerine kısmen de olsa yanıt verebilecek tek körfez Güllük (Mandalya) Körfezi’dir. Didim Akbük’ten başlayan, doğuda Asin-İassos-Kıyıkışlacık ile devam eden oradan Güllük’te batıya dönen, Güvercinlik, Torba, Çomça-Cennet Koy, Göltürkbükü, Hekimköy, Küçükbük, Gündoğan, Tilkicik Koyu ve nihayet Paşa Limanı, Yalıkavak ile biten bu büyük körfez ne yazık ki yat turizmi açısından yok olmak üzere. Bunda, Güllük-Feldspat İskelesi ile özellikle Cennet Koy ve benzerlerinin, Bodrum Belediye Başkanlığı döneminde Ahmet Aras tarafından verilen inşaat ruhsatları ve yargı süreçlerinin işletilmemesi nedeniyle yat turizmi ve amatör yatçılar için değerli tüm koylarını kaybetmesinin önemli rolü var. Bunlar yetmiyormuş gibi şimdi de bu körfezin doğal yat limanı olan en değerli bükleri, marinalarla işgal edilip, yat turizmine kapatılmaktadır. Son işgal Güllük Yat Limanı’dır. Unutmayalım; marina açık denizde yapılır ki oralarda bağlı yatlar, yakın ve korunaklı doğal koyları ve bükleri, kısa süreli seyirlerde konaklama noktaları olarak kullanabilsinler. Yakınında böyle noktalar bulunmayan marinaların kimseye yararı yoktur. Sadece sahiplerine para kazandırırlar.

GÖKOVA’NIN İÇLER ACISI HALİ

Başta yazdım. Bodrum’un doğusu ve güneyi, dünyaca ünlü Mavi Yolculuk rotasıdır. Veya öyleydi! Körfezin kuzey yakası, Bodrum-Akbük arası tam bir talan ile karşı karşıyadır. Yetmiyormuş gibi Kemerköy Termik Santrali’nin Ali (Boratav) Reis’in tabiriyle, “küçük penisimiz” bacası, bir dünya markasının nasıl katledilebileceğini, insanın gözüne sokan bir örnektir. Körfez’in güney yakasında Cumhurbaşkanlığı tarafından el konan, Okluk Koyu-Değirmen Bükü’nün o eşi bulunmaz yat demirleme alanları Türk vatandaşlarına bile kapatılmış, görgüsüzlük nişanesi bir yerleşkeye dönüştürülmüştür. Bugünlerde Karacasöğüt, hiç gereği olmayan devasa bir marinanın tasallutuna uğramak üzeredir. Yedi Adalar, Bördübet-Amazon Koyu’nun da yakın gelecekte aynı akıbete uğraması, kimseyi şaşırtmamalıdır.

SIRA KNİDOS’A GELDİ  

Bazı hareketlerin açıklaması yoktur çünkü onları normal bir akıl düşünemez. Bir ülkenin, dünyaca ünlü hatta uygarlık tarihinin bir nirengi noktasını oluşturan en değerli doğal ve arkeolojik sit alanlarının, para hırsı uğruna talan edilmesi gibi. Daha da vahimi bu talanın bizzat hükümetler, belediyeler eliyle yapılması veya teşvik edilmesidir. İşte Datça-Knidos’a el koyma girişimi de ancak böyle abuk bir aklın kalkışabileceği bir harekettir. Tek bir taşının bile yerinden oynatılmaması gereken ama yıllardır her yönüyle ihmal ve istismar edilmiş, sadece Datça Kaymakamlığı’na en yüksek geliri getirmesi amacıyla fahiş ötesi kiralarla bir restorana bırakılmış, Antik Çağ’ın ünlü heykeltıraşı Praksiteles’in “Çıplak Afrodit”i ile ünlü Knidos, şimdi daha da vahim bir talana uğramak üzere. Turizm Bakanlığı, koyu Marmaris Belediyesi’nden alıyor. Varsa eksiklikleri ve yanlışları düzeltilerek Türkiye’nin ve yat turizminin gözbebeği olabilecek iki gizemli koy, askeri Kuzey Limanı ve ticari Güney Limanı ve ören yerinde peyzaj düzenlemesi yapılacakmış! Türkçesi: Birileri vurgun vuracak diğer birileri de komisyonunu alıp, gerisi umurunda olmayacak. Ali (Boratav) Reis benim özetlemeye çalıştığım durumu hatta fazlasını yazmış.* Ben uzatmayayım çünkü yazdıkça çileden çıkıyorum. Yine uykularım kaçacak. İyisi mi durumu “İnci Taneleri” dizisindeki Dilber’in şarkısının nakaratı ile bitireyim:

“Hadi yürü anca gidersin ya! Görenlere selam edersin ya! Bilirsin beddua etmeyi sevmem ama! Allah selanı versin ya!”

BARİ GÖKOVA YAŞASIN

Poyraz durdu. Gökova sütliman. İsko kahvaltı sofrasını donattı. Birkaç yıl önce yakılıp, kül edilen ve daha yeni yeşermeye başlayan Kissebükü-Aşağı Mazı- Çökertme-Türkevleri’nin önünden geçiyoruz. Ufukta tek tekne görünmüyor. Dümeni otomatiğe alıp, masaya kuruluyoruz. İskelede Kemerköy termik santralinin dumanı tüten bacasının yansıması, durgun denizden bize kadar geliyor. Kahvaltımızın sonuna doğru artık Ören Marina iskele omuzlukta, oldukça yakın. Kanal 72’den, gelişimizi anons ediyoruz. “Hoş geldiniz Myndos!” diye karşılıyor bizi marina. “Marinaya girince G pontonuna ilerleyin. Palamar yardımcı olacak.” Mendireğin önünden geçip, doğudan marinaya giriyoruz. İsko usturmaçaları bordaya sallandırırken “G” pontonuna yöneliyoruz. Daha önce hiç tekneyle gelmediğim marinayı inceliyorum. Derli toplu, açık denize yerleştirilmiş bir marina. Birkaç gün önce karadan gelip, Marina Müdürü Alp Can Demirezen ile konuşmuştuk. Marinanın dolu olduğunu ancak bize bir yer bulacağını söylemiş sonra da Ali (Boratav) Reis’in “Kutup” teknesinin çaprazında yer ayırdığını haber vermişti. Palamar botunu izleyerek yerimize geçip, kıçtankara bağlanıyoruz. Pontonların ve teknelerin arasında yeterli mesafe var. Manevrayı kolaylaştırıyor. Önemli bir avantaj. Poyraz kalınca, ortalama 7 knot ile 4 saat 10 dakikada geldik. 

Gökova Ören Marina’nın önemli bir avantajı Gökova Körfezi’nin en gözde koyları Akbük, Yedi Adalar, Değirmen Bükü’ne bir iki saatlik kısa seyirlerle ulaşılabilmesi. Zaten marina yeri seçerken hem koyları-bükleri kapatmaması hem de koylara ve büklere ulaşmak için uzun seyir gerektirmemesi koşullarına dikkat etmek gerekiyor. Umur (Apaydın) Reis dayanamayıp yolda kokoreç yediği için biraz geç de olsa gelip bizi buluyor. Myndos’u neta edip, güler yüzlü bir ekibin yönettiği ön büroya geçiyoruz. Marina sahibi Önder Karaduman ve Müdür Alp Demirezen ile kahve eşliğinde sohbet iyi geliyor. 

BODRUM MARİNA’YA HÜZÜNLÜ VEDA

Bodrum’a dönüyoruz. Ertesi gün Bodrum Marina’da Müdür Seher Hanım’a Myndos’u Gökova-Ören Marina’ya bağladığımızı söylüyorum. Bize gösterdiği yakınlık ve verdiği destek için teşekkür ediyorum. Sonra dört yıl her an yanımızda olan başta Pınar Ezgin olmak ön büro elemanları Özgür Dumanlı, Engin Mat, Sibel Kaşıkara, Simay Uzun, Ayberk Olcay ile Liman ve Müşteri Hizmetleri Müdürü Mehmet Akince’yi ziyaretle güvenlik, otopark görevlileri, palamarlar dahil hepsine teşekkür ediyorum. Dostluğumuzun ve tekrar buluşma umudumuzun süreceğini söylüyorum. 

Seher Hanım’la bir süre dertleşiyoruz. Tekne sahiplerinin profilindeki, her şeyin para olduğu inancının getirdiği olumsuz değişimi konuşuyoruz. Gerçek denizcilerin giderek azalması bir yandan, Ankara’nın bilgi ve vizyon eksikliği öte yandan, marinalar da amatör yatçılar kadar dertli. “KDV ve yer-denizalanı kirası artışları bizi zorluyor. Çok kaybımız var” diye anlatıyor Seher Hanım. Ankara’nın, “Bir iki yıl uygulayalım. Olmazsa KDV’yi kaldırırız” dediğini söylüyor. “Kaldırsalar bile bizim kaybettiğimiz yatçılarımızı geri kazanabilmemiz için en az on yıl gerekir” diyor. 

Bilgisizlik, vizyonsuzluk böyle bir şey; ülkeye zarar veriyor. Son yıllarda günübirlik veya Mavi Yolculuk tekneleri bile, kışlamak üzere İstanköy’e, Leros Adası’na gidiyorlar. Nasıl gitmesinler? Yılbaşı Partisi’nde bir dostum, teknesine bu yıl 17 bin dolar bağlama ücreti istediklerini, İstanköy’de 3 bin dolara kalabileceği için oraya geçeceğini söylemişti. Seher Hanım’ın sıkıntısı tam da bundan kaynaklanıyor. Sonunda her yönüyle kaybeden Türkiye oluyor ve bazıları bunu, yat turizminden gelir elde etmek zannediyorlar. Bu da “nas” herhalde. Arkadaş ekonomist! O mu bilecek, ben mi?☸

Dipnot

* Oksijen Gazetesi (3-9 Ocak 2025), Ali Boratav’ın “Ege ve Akdeniz’de Doludizgin Marina ve İskele Savaşları” başlıklı yazısından.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.